Pestisitler, herhangi bir haşereyi önlemeye, yok etmeye, kovmaya veya hafifletmeye yönelik herhangi bir madde veya madde karışımını oluşturur. Ayrıca bitki düzenleyicileri, yaprak dökücüler veya kurutucular olarak da hizmet edebilirler.

Zararlıları kontrol etmek için kimyasallar uzun zamandır kullanılmaktadır. Sümerler 4500 yıl önce böcekleri ve akarları kontrol etmek için kükürt bileşikleri kullanıyorlardı. Chrysanthemum cinerariaefolium’un kurutulmuş çiçeklerinden elde edilen bir bileşik olan piretrum, 2000 yılı aşkın bir süredir insektisit olarak uygulanmaktadır ayrıca, yabani otları kontrol etmek için tuz veya deniz suyu kullanılmıştır. Sodyum klorat ve sülfürik asit gibi inorganik maddeler veya doğal kaynaklardan elde edilen organik kimyasallar 1940’lara kadar haşere kontrolünde yaygın olarak kullanılmıştır.

II. Dünya Savaşı sırasında (1939-1945), gıda üretimini artırmak ve potansiyel kimyasal savaş ajanlarını bulmak acil olduğu için pestisitlerin keşfi hızlandı. Sonuç olarak 1940’lar DDT, aldrin, dieldrin, endrin, parathion ve 2,4-D gibi sentetik pestisitlerde belirgin bir gelişmeye sahne oldu. 1950’lerde pestisitlerin tarımda kullanılması avantajlı bir durum olarak kabul ediliyordu ve bu kimyasalların çevreye ve insan sağlığına olası riskleri konusunda hiçbir endişe yoktu.

1962’de Rachel Carson, pestisitlerin gelişigüzel kullanılmasından kaynaklanabilecek sorunlardan bahsettiği “Sessiz Bahar” kitabını yayınladı. Bu kitap, pestisitlerin insan sağlığı ve çevre üzerindeki etkisi hakkında büyük bir endişe uyandırdı. 1967’de Ratcliffe, Birleşik Krallık’ta yumurtaları kırılmış yırtıcı kuş yuvalarının görülme sıklığının arttığını kaydetti. Yazar, yumurta kabuğu kalınlığındaki keskin düşüşün, DDT’nin tarımda yaygın olarak kullanılmaya başlanmasıyla (1945–1946) aynı zamana denk geldiğini kanıtladı. 1970’lerde, “Sessiz Bahar” kitabının etkisiyle birleşen haşerelerde pestisit direnci ortaya çıkması ve pestisitlerin etkilerine dair kanıtlar toplanması,1972’de Amerika Birleşik Devletleri’nde DDT kullanımının yasaklanmasıyla sonuçlandı.

1970’ler ve 1980’ler daha seçici pestisitlerin kullanılmaya başlandığı yıllardır. 1990’larda ise; araştırma faaliyetleri, mevcut pestisitlerin daha da seçici olan yeni üyelerini bulmaya odaklanmıştır, ayrıca yeni kimyasal gruplara sahip pestisitler ve daha güvenli kimyasalların ortaya çıkması da bu dönemde olmuştur. Ek olarak, Entegre Zararlı Yönetimi (EZY) sistemleri de devreye girmiştir. Bu sistemler, zararlılara saldıran yırtıcıları veya parazitleri çeken mahsul üretim yöntemlerini ve zararlıların yaşam döngüsünün en hassas dönemine denk gelecek şekilde zamanlanmış pestisit uygulamalarını kullanmış ve böylece uygulanan pestisit miktarlarını azaltmıştır.

Ancak IPM veya ilgili yöntemler pestisit ihtiyacını ortadan kaldırmamıştır. Bu kimyasallar, gıda temini için önemli olan, haşeresiz ve yüksek kaliteli mahsullerin yeterli miktarda üretilmesini sağlamakta, böcek veya kemirgen vektörleri ile insanlara bulaşan hastalıkları önlemekte ve halk sağlığını olumlu yönde etkilemektedir.

En iyi pestisit politikalarının çevresel kaygıları ekonomik gerçeklerle uzlaştırması gerekir. Haşere yönetimi zorunludur ve çiftçiler ekonomik olarak hayatta kalmalıdır. Bir dizi çalışma, pestisit kullanmamanın doğuracağı sorunları tanımladı. Pestisitler olmadan, gıda üretimi daha düşük olurdu ve aynı miktarda gıdayı üretmek için daha büyük ekili çiftlik alanları gerekli olurdu, bu da doğal yaşam habitatını etkilerdi. Tarlaların daha sık ekimi, erozyona bağlı toprak kaybını da artırırdı. Yapılan bir araştırmada ABD toplumunun pestisitsiz bir projeksiyonunu yapmışlardır: Bu projeksiyona göre tarımsal üretim düşecek, gıda fiyatları yükselecek, çiftçiler küresel pazarlarda daha az rekabetçi olacak ve ABD ihracatı düşecek, bu da birçok iş kaybına yol açacaktır.

Yararlarına rağmen, pestisitler hem insanlar hem de çevre için tehlikeli olabilir. Sayısız kimyasal, çevresel olarak kararlı, biyolojik birikime yatkın ve toksiktir. Çevresel kontaminasyon veya mesleki kullanım genel nüfusu; hava, su ve gıdada bulunan fiziksel ve biyolojik bozunma ürünleri de dahil olmak üzere pestisit kalıntılarına maruz bırakabilir.

Yabancı ot ve haşere kontrolü için uygulanan toplam pestisit miktarının %1’den azı hedef zararlılara ulaşır. Örneğin, insanlar üzerinde olduğu kadar bazı türler, topluluklar veya ekosistemler üzerinde de bir bütün olarak istenmeyen etkilere sahip olabilen istenmeyen canlılara uygulanan pestisitler; sprey sürüklenmesi, hedef dışı birikme, akış ve fotodegradasyon yoluyla büyük oranda kaybedilmektedir.

Kontrol ettikleri zararlılara göre sınıflandırma da dahil olmak üzere, pestisitleri gruplandırmanın çeşitli yolları vardır. Bazı örnekler, böcek öldürücüler; böcek büyümesi veya hayatta kalmasıyla mücadele eder, herbisitler bitkilere, yabani otlara ve otlara karşı etkilidir, kemirgen öldürücüler sıçanlara ve diğer kemirgenlere karşı etkilidir, avisitler kuş popülasyonlarına karşı etkilidir, mantar öldürücüler mantarlara saldırır ve nematisitler nematodlarla savaşır. Pestisit türüne göre küresel pestisit pazarı şu şekildedir: %42.48 herbisitler, %25.57 insektisitler, %24.19 fungisitler ve %7.76 diğer pestisitler.

Pestisit gruplandırması ayrıca kimyasal yapılarına da dayanabilir. Organofosfor (klorpirifos ve diazinon), karbamatlar (karbaril ve aldikarb), organoklorin (DDT ve aldrin), piretrinler ve piretroidler (siflutrin ve sipermetrin), benzoik asitler (dikamba), triazinler (atrazin ve simazin), fenoksiasetik türevler (2,4- D), dipiridil türevleri (diquat ve paraquat), glisin türevleri (glifosat) ve ditiyokarbamatlar (maneb ve ziram).